Türkiye, Sivas’ın failini Almanya’dan yanlış isimle istemiş

Türkiye, Sivas'ın failini Almanya'dan yanlış isimle istemiş

Sivas katliamı faillerini Almanya’dan isteyen Türkiye’nin, Sivas katliamı failli olarak aranan Murat Sonkur’un soy ismini bilmediği anlaşıldı.
Tamer Arda ERŞİN

Ankara
Türkiye, Almanya’dan Sivas katliamı faillerinden Murat Sonkur’u yanlış isimle istedi. Yıllardır yanlış isimle iadesi talep edilen sanık yerine başka kişiler bile Alman makamları tarafında gözaltına alındı. Sanığı bir türlü usulünce iadesini talep edemeyen Türkiye, çözümü Murat Sonkur’un soy ismini, hem Sonkur hem de Songur diye yazıp, iadesini talep etmekte buldu.
Sivas katliamıyla ilgili şimdiye kadar 3 dava açıldı. Ana dava sanıklar hakkında verilen ödül gibi cezalarla bitirildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ise firari 7 tane sanık hakkında dava devam etti. Bunlardan biri de dönemin belediye meclis üyesi Cafer Erçakmak’tı. Polis, Erçakmak’ı evinde defalarca sordu. Ancak polis,Erçakmak’ın tespit edilen adreste olmadığını belirtti.  Erçakmak ölünce gerçek ortaya çıktı. Polisin gittiği adreste yıllarca yaşamış ve orada ölmüş. 7 firari sanık hakkındaki dava, 2012 yılında zaman aşımıyla sonuçlandı, Karar Sivas avukatlarınca temyiz edildi.  Temyiz kararı avukatların  aleyhine onanarak geldi. Bunun üzerine avukatlar Anayasa Mahkemesine (AYM) gitti. Şu anda 7 sanık hakkında verilen karar, AYM’de bekliyor. Geçtiğimiz günlerde ise dosyaya bakacak olan AYM üyesi hakim Celal Mümtaz Akıncı’nın dava sanıklarının avukatı olduğu ortaya çıktı.
2 Temmuz Sivas katliamına ilişkin ana davadan ayrılarak, 3 sanık hakkında  başka bir dava daha açılmıştı. Sanıklar Eren Ceylan, Murat Sonkur ve Murat Karataş’tı. Bu sanıkların gıyabi yargılaması devam ediyor. En son sanıkların davasının 9. duruşması,  Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Bu davada sanıkların Almanya’da olduğu bilgisine ulaşılarak, Alman makamları ve Türk makamı arasında yazışmalarla sanıklar istendi. 1995 yılında başlayan yazışmalar, 2015 yılına kadar devam etti. İlk 10 yıllık yazışmalarda ise vahim sonuçlar ortaya çıktı. Alman makamında sanıkları isteyen Türk makamı usulüne uygun istemedi. Sanıklar bu yüzden Türkiye’ye iade edilemedi.

İSMİNİ TÜRKİYE BİLİYOR, DEVLET BİLMİYOR

Alman makamları ilk başlarda askeri hakim var, ölüm cezası var gibi gerekçelerler sanıkları iade etmemişti. Fakat, Alman makanın iade etmeme gerekçelerini açıkladığı yazılarda, sanıkların istenip, istenmediğinin anlaşılamadığı ifadeleri dikkat çekiyordu. En son skandal ise Türkiye’nin katliamın faillerinden Murat Sonkur’u, Almanya’dan isterken soy ismini bilmemesi oldu.  Türkiye’nin iade talebinde, hatalı soy ismi kullanması yüzünden, Alman makamları yanlış kişiyi bile gözaltına aldı. Türkiye’nin sanık Murat Sonkur’un ismini bilmediği, Türk makamlarının iç yazışmalarıyla belgelendi. Türkiye Münih Başkonsolosluğu’nun 16 Eylül 2002 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na yolladığı yazıda katliam faillerinden Murat Sonkur’un soy ismi hem Sonkur, hem de parantez içinde Songur olarak yazıldı. 14 Mart 2003 tarihinde ise dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin,  Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazıda,  Münih Başkonsolosluğu’nunkinin tersine, Murat Sonkur ismi Sorgun diye yazıldı ve parantez içinde Songur dendi. 21 Haziran 2004’te ise Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Dairesi Genel Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yolladığı yazıda, Murat Sonkur’un soy ismini Sorgun olarak yazdı, yanına ek olarak parantez içinde Songur dedi. Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan sanığı, mahkeme Murat Sonkur diye arıyor.

‘SANIKLAR ALMANYA’DA YAZIŞMALAR ORTADA’

Sivas davası avukatlarından Cem Yılmaz, Türk ve Alman makamlarının yazışmalarını değerlendirdi. Avukat Yılmaz, “Bu cevaplardan sanıkların Almanya’da olduğu anlaşılıyor. Almanya’dan Türk makalarının kişileri yanlış istediğinin kanıtı olarak, Alman makamının verdiği cevaplar var” dedi. Yılmaz, “Alman makamının yanıtında ‘Siz şahsı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefetten arıyorsunuz. İade etmiyoruz’ diyor. Biz bu cevabı şöyle yorumluyoruz. Türkiye isterken kişileri yasalarındaki yasal düzenlemeleri, idam cezasının kalktığını anlatmadığı için Alman makamı ret kararı veriyor. Bir kaçında ise sanıkların suçunun ne kadar ağır olduğunu anlatmadığı ve insanlığa karşı suçlardan dolayı yargılandığı anlatmadığı için ret kararı veriliyor. Toplantı ve gösteri yürüyüşünden ret kararı bunu açıklıyor” diye konuştu.  Asıl skandalın ise Alman makamlarından gelen bir kaç yazıda ortaya çıktığının altını çizen Yılmaz, “Almanya bazı yazılarında ‘Şahsın iadesini talep ediyor musunuz, etmiyor musunuz’ diye soruyor. Bunu ise Adalet Bakanlığı’nın mahkemeye sunduğu yazıdan anladık. Ben bu yazışmaları 9. duruşmada mahkemeye sundum” diye belirtti.
 ‘MASUM OLMAYAN K. VE G.’Lİ İSTEME’
Yılmaz,  Almanya’dan iadesi talep edilen sanık Murat Sonkur, isminin Türk makamlarınca yanlış yazılmasına ise tepki gösterdi. Yılmaz,  “Aslında harf hataları yapılamayacak bir şey değil. Ancak bir bu hatanın iyi niyetli olmadığı daha önce yaptıklarında anlıyoruz. Daha önce Erçakmak’ı ölene kadar yerini tespit etmemişlerdi. Hatalarını anladıklarında ise parantez içinde g ve k’li olarak yazmışlar. Başına da anne baba adını 1967 doğumlu olduğunu yazmışlar. Almanya’daki Alevi örgütlerinden bize gelen bilgilere göre bu kişilerin Almanya’da yaşadığını, hatta dönerci zincirleri açtıklarını bile biliyoruz. Ama düzgün nitelikli isteme yapılamadığı için kişiyi Alman makamları teslim etmiyor. Aynı şey Polonya’da yaşanmıştı. Mahir Kaynar Polonya’da yakalanmış ve Türk makamlarına bildirilmişti. Türk makamları usulüne uygun olarak istenmediği için adam Polonya’dan salı verildi ve Almanya’da izini kaybettirdi. Daha sonra zaman aşımının olduğu dava düştü. Aslında usulünce gibi istenebilseydi adam şuanda yargılanacaktı” diye anlattı.

YENİDEN İSTENECEK

Yılmaz, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan 3 sanık hakkında taleplerini de açıkladı: “Mahkemeden usulünce istenmesini talep ettik ve onlarda Almanya’dan bu kişileri usulüne uyun olarak isteyeceklerin bize söyledi. Şimdi onları bekliyoruz. Almanya’daki Alevi örgütlerinden bu sanıklar hakkında elde ettiğimiz adresleri de mahkemeye dilekçe olarak sunacağız” dedi.(Ankara/EVRENSEL)

Katliamların emrini verenler MİT ajanı iddiası

Katliamların emrini verenler MİT ajanı iddiası

IŞİD’li Savaş Yıldız’ın MİT ajanı olduğunu iddia ettiği 3 kişinin, IŞİD’in Türkiye’deki üst düzey yöneticileri olduğu ortaya çıktı.

Tamer ARDA ERŞİN
Ankara
YPG tarafından yakalandıktan sonra ANHA’ya konuşan IŞİD Üyesi Savaş Yıldız’ın, “MİT ajanı” olduğunu iddia ettiği 3 kişinin Türkiye’deki katliamları organize eden İlhami Balı, Yunus Durmaz ve Edremit Türe olduğu ortaya çıktı.
Adana ve Mersin’de HDP binalarını bombalayan IŞİD Üyesi Savaş Yıldız, YPG tarafından ele geçirilmiş ve 22 Mart 2016 tarihinde yani 10 Ekim Ankara Katliamı iddianamesi açıklanmadan 3 ay önce ANHA haber ajansına yaptığı açıklamada IŞİD’in içinde “Ebu Bekir”, “Ebu Mushap” ve “Efe” isimli MİT ajanları olduğunu iddia etmişti.
28 Haziran 2016 tarihinde tamamlanan 10 Ekim iddianamesinde, Yıldız’ın yaklaşık 3 ay önce açıkladığı bu isimler yer aldı.
İddianamede 10 Ekim Barış Mitingi, Diyarbakır, Suruç başta olmak üzere Türkiye’deki tüm saldırıların emrini veren IŞİD’in üst düzey yöneticisi İlhamı Balı’nın kod isminin “Ebu Bekir”, örgütün Antep emiri Yunus Durmaz’ın kod isminin “Ebu Efe” ve Durmaz’ın yardımcısı Edremit Türe’nin kod ismi ise “Ebu Mushap Turki” olduğu belirtildi.

YILDIZ ADIM ADIM ANLATMIŞTI

HDP Mersin, Adana il binalarına bombalı saldırı düzenleyen Savaş Yıldız’ın, 2 Mart 2016 tarihinde, YPG tarafından yakalandığı açıklanmıştı. Yıldız, YPG’nin elindeyken ANHA haber ajansına konuşmuştu. Bu konuşmasında “Ebu Bekir, Ebu Mushap ve Efe” isimli IŞİD yöneticilerinin MİT ajanları olduğunu ileri süren Yıldız, “Efe” isimli kişinin kendisine HDP binalarına saldırı emrini verdiğini belirterek, “HDP’ye yönelik saldırı yapılacağı kararlaştırılınca, Ebu Musab ve Ebu Bekir adlı MİT ajanları ve DAİŞ üyelerinin karşılıklı konuşmalarının ardından ben sınırdan çok rahat bir şekilde geçerek Türkiye’ye giriş yaptım. Türkiye’ye geçtikten sonra Efe ile birlikte bir eve geçtik. 1-2 gün sonra Efe, yanında HDP binalarına ait krokilerle geldi. Krokiler üzerinde çalıştıktan sonra da 2-2.5 kg kadar TNT getirdi. TNT’yi Antep’te aldıktan sonra Otogar’dan Adana otobüsüne bindik. Patlayıcı ile yakalanmamak için içinde patlayıcı olan poşeti otobüste oturduğum yerin 4-5 koltuk gerisine koydum. Adana’ya varınca saldırı hazırlığı yapabilecek bir ev kiraladım. Saldırıda kullanacağım patlayıcıları hazır hale getirdikten sonra Mersin’e geçtim” diye konuşmuştu.

DURMAZ’IN KENDİSİNİ PATLATTIĞI İDDİA EDİLİYOR

10 Ekim Ankara Tren Garı Katliamı’na ilişkin oluşturulan iddianamede, 3 isim ve hakkındaki suçlamalar şöyle geçiyor: “Şüpheli İlhami Balı DAEŞ Silahlı Terör Örgütünün yöneticisi ve Türkiye sorumlusu olduğu, EBUBEKİR KOD ismini kullandığı, faaliyetlerine Suriye ülkesinde devam ettiği, şüpheli Edremit Türe’nin DEAŞ Silahlı Terör Örgütünün yöneticisi olduğu, yakalanacağını anlayınca Gaziantep ilinde kendisini öldüren Yunus Durmaz ile birlikte DEAŞ silahlı terör örgütünün Gaziantep yapılanmasını kurdukları, örgüt adına Türkiye’de eylem yapacak 150 kişi eğittikleri, soruşturmaya konu eylemi ve diğer eylemleri organize ettikleri,  DEAŞ silahlı terör örgütünün Türkiye’de eylem yapabilmesi için altyapı çalışmalarını hazırlayıp tamamladıkları tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır”
Öte yandan Durmaz’ın 19 Mayıs 2016’da Antep’teki bir hücre evi baskınında kendisini öldürdüğü iddia edilmişti. Balı ve Türe ise dosyanın firari sanığı durumunda.
HEYSEM TOPALCA’NIN DA MİT ÇALIŞANI OLDUĞU İDDİA EDİLMİŞTİ
1 polis, 1 asker ve 1 sivili öldüren IŞİD militanlarının yargılandığı ve geçtiğimiz günlerde sonuçlanan Niğde IŞİD davasının firari sanığı Heysem Topalca’nın da MİT çalışanı olduğu iddia ediliyordu. Suriye uyruklu olan Heysem Topalca ismi, Adana’da yakalanan Füze Başlıkları dosyası, Cilvegözü ve Reyhanlı patlaması gibi dosyalarda da geçmişti. Reyhanlı, Cilvegözü patlaması sanıkları ve Niğde IŞİD dosyasının sanıkları Topalca’nın MİT’e çalıştığını ileri sürmüştü. Niğde dosyası sanıklarından Mehmet Aşkar savcılıktaki ifadesinde, MİT’e çalıştığını söyleyen Heysem Topalca ile birlikte Yayladağı sınırında silah taşırken yakalandıklarını ama birkaç telefon görüşmesinden sonra bırakıldıklarını ve teslimatı gerçekleştirdiklerini söylemişti.

DEVLET BU İDDİAYI ARAŞTIRACAK MI?

10 Ekim Katliamı mağdurlarının avukatı İlke Işık, dosyanın bütününe bakıldığında Yıldız’ın iddiasının ciddiye alınması gerektiğini  ifade etti. İlhami Balı, Yunus Durmaz ve Edremit Türe’nin dosyanın kilit ismi olduğunu kaydeden Işık, “Savaş Yıldız’ın, MİT ajanı dediği kişilerin kod adları, Ankara Katliamı dosyasında Balı, Türe ve Durmaz’ın  kod adlarıyla uyumlu. Biz bu kod adlarını iddianamede de yer alan kendi yazışmalarında görüyoruz” dedi. “Şimdi devlet yetkilileri Savaş Yıldız’ın söylediklerini araştırma ihtiyacı duyacak mı” diye soran Işık, bunun aksine dair bir açıklama yapılmadığı durumda da kafalarında soru işaretleri olacağını söyledi. “Bu katliam nasıl yapıldı, istihbaratlar olmasına rağmen bu katliam nasıl engellenmedi? ‘Bu durumda birileri yardım mı etti?’ sorusunu bir kez daha sormak gerekiyor” diyen Işık, 10 Ekim dosyasının bu iddialarla birlikte değerlendirilmesini isteyecekleri ekledi.

10 Ekim savcısından Ali Cengiz oyunu

10 Ekim savcısından Ali Cengiz oyunu

10 Ekim Tertip komitesinin miting saati  için valiliğe “08.30- 16.00” olarak yaptığı başvuru iddianamede “12.00- 16.00” olarak değiştirildi.

Tamer Arda ERŞİN
Ankara
10 Ekim Katliamı’na ilişkin oluşturulan iddianamede, skandal bir detay ortaya çıktı. Tertip komitesinin miting saati  için valiliğe “08.30- 16.00” olarak yaptığı başvuru iddianamede “12.00- 16.00” olarak değiştirildi.
Savcılık tertip komitesinin “12.00-16.00” saatleri arasında miting düzenlemeyi talep ettiğini iddia etti. Ancak miting saati Valilik ve emniyet tarafından tek taraflı “12.00-16.00” olarak değiştirilmişti. Tertip Komitesi’nin gerekçeyi sorması üzerine ise “Trafik ile ilgili, sıkıntı olmaz” denilmişti.
Ancak bu değişiklik İçişleri Bakanlığı’nın 10 Ekim mağdurlarının tazminat davalarına gönderdiği savunmalarda devletin koruma zırhına dönüşmüştü. Bakanlık, savunmasında, emniyet ve valiliğin toplantı saatlerini tek taraflı olarak 12.00-16.00 şeklinde değiştirmesini gerekçe göstererek, Gar önündeki toplanmayı “2911 Sayılı Kanunu’na aykırı hareket” olarak değerlendirmişti.

TERTİP KOMİTESİ TALEP ETTİ İDDİASI

Ankara’da 101 kişinin yaşamını yitirdiği ‘Barış Mitingi’ öncesi tertip komitesi  22 Eylül 2015 tarihinde Ankara Valiliği’ne başvuruda bulunarak gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasını istemişti. Yine aynı tarihte,valilik tarafından tertip komitesinden TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül’e gönderilen, başvurunun kendilerine ulaştığı bildirilen yazıda: “7 kişilik düzenleme kurulu tarafından Valilik makamına verilen 22 Eylül 2015 tarihli müracaat dilekçesinde, 20 Ekim 2015 Cumartesi günü 08.30- 16.00 saatleri arasında Ankara Garı önünde toplanılarak, Savaşa İnat Barış Hemen Şimdi, Barış, Emek, Demokrasi konulu açık hava toplantısı düzenlemek istenildiği bildirilmiştir” denildi.
Ancak tertip komitesinin başvuru saati iddianamede şöyle yer aldı: “Sivil Toplum Kuruluşları’nca Ankara Valiliği’ne 22/09/2015 tarihinde müracaat edilerek 10 Ekim 2015 Cumartesi günü 12:00-16:00 saatleri arasında Ankara Tren Garı’nda toplanılarak Talatpaşa Bulvarı, Opera meydanı ile Atatürk Bulvarını takiben Sıhhıye meydanına kadar yürümek suretiyle, Sıhhıye meydanında “ Savaşa İnat Barış Hemen Şimdi, Barış, Emek, Demokrasi “ konulu toplantı ve gösteri yürüyüşü ve miting düzenlenmek üzere izin talep edildiği, Ankara Valiliği’nce 05 Ekim 2015 tarih ve 15491 sayılı yazı ile Sivil Toplum Kuruluşlarına bahse konu toplantı ve mitingin düzenlenmesi için izin verildiği anlaşılmıştır.”

TEK TARAFLI OLARAK DEĞİŞTİRMİŞLERDİ

Ancak tertip komitesinin başvurusu  Ankara Valiliği’nin 29 Eylül 2015 tarihinde bildirdiği yazıda da mevcut. Söz konusu yazıda şöyle deniyor: “10 Ekim 20l5 tarihinde 08.30-16.00 saatleri arasında Ankara Garı önünde toplanılarak Sıhhiye Meydanı’nda yapacağınız “Savaşa İnat Barış Hemen Şimdi. Emek Barış, Demokrasi” konulu toplantı ve gösteri yürüyüşü müracaatı Ankara Emniyet Müdürlüğüne gönderilmiştir. Ankara Emniyet Müdürlüğünden alınan ilgi (b) yazıda; bahse konu toplantı ve gösteri yürüyüşü ile ilgili sabahın erken saatlerinde tren garı, yürüyüş güzergahı ve miting alanında alacağı emniyet tedbirleri çerçevesinde araç trafiğine kapatılacağından ulaşım sağlayacak vatandaşlarımızın mağduriyet ve hak ihlalleri yaşayacağı belirtilmiştir.”  Ancak 1 Ekim 2015 tarihinde Tertip Komitesi’nden Dersim Gül’e yazı yollayan Valilik, miting saatini trafiği gerekçe göstererek 12.00- 16.00 arasında değiştirdi.

GÜL: DEVLETİN SORUMLULUKTAN KURTULMA ÇABASI

Tertip komitesinden TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül valiliğin yazısını ve iddianamede geçen başvuru saatini Evrensel’e değerlendirdi. Başvurularının ıslak imzalı belgelerde kayıtlı olduğunu söyleyen Gül, “Biz saati 08.30- 16.00 olarak istemişiz. İddianame neden başvuru saatimiz 12.00 diye değiştirilmiş, demek ki belli başlı istihbaratlar paylaşılmış. Devletin bombalı eylemden bilgisinin olduğu ve bu saatlerde yaşanacak bir olaydan dolayı oluşacak sorumluluktan kurtulma çabası. İddianamenin böyle oluşturulması birilerinin birilerini koruduğunu gösteriyor. Birileri kendi yurttaşını korumuyor, istihbaratlara rağmen güvenlik önlemlerini almayanları korumaya çalışıyor. Hatta miting saatini anlaşılamaz şekilde değiştiriyor, yetmiyor iddianamede bizim başvuru saatimizi bile değiştiriyor. Kendilerini kurtarmak istiyorlar ki iddianameye böyle geçiyor” dedi. Valilik tarafından kendisine 1 Ekim 2015 tarihinde gönderilen yazının ardından emniyet görevlilerine saat hakkındaki kaygılarını aktardıklarını da hatırlatan Gül, “Emniyet görevlileriyle görüşmemizde kaygılarımızı belirttik, onlarda bize herhangi bir sorun olmadığını, sabah saatlerinde Ankara dışında gelenlerin toplanabileceğini belirttiler. 12.00 saatinin trafiğin düzenlenmesiyle ilgili olduğunu belirttiler. İnsanlar toplandıkça da trafiği kesmeye başlayacaklarını anlattılar” dedi.

Katliamda 18 sanık hakkındaki takipsizlik ve gerekçeleri

Katliamda 18 sanık hakkındaki takipsizlik ve gerekçeleri

571 sayfalık iddianamede 36 şüpheli hakkında suçlamalar bulunuyor. 18 sanık hakkında takipsizlik verildi.

Tamer Arda ERŞİN
Ankara
Terör örgütü IŞİD’in 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Garı önünde yaptığı ve 102 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısına ilişkin savcılık iddianamesi tamamlandı. 571 sayfalık iddianamede 36 şüpheli hakkında suçlamalar bulunuyor. 18 sanık hakkında takipsizlik verildi.
4’ü  ölü, 5’i başka bir davadan yargılanan 9 sanık hakkında dava açmayı gerektirir suç, şüphe ve delil elde edilemediği için takipsizlik verildi.
571 sayfalık iddianamede 36 şüpheli hakkında suçlamalar bulunuyor. İddianamenin ilk sırasında örgüt yöneticisi İlhami Balı yer alıyor. İddianamede, aralarında Gaziantep’te kendini patlatan örgütün Antep Emiri Yunus Durmaz ve Halil İbrahim Durgun ile birlikte toplam 18 kişi hakkında takipsizlik kararı verildi. Mahkeme iddianameyi kabul ederse 36 kişinin yargılanmasına önümüzdeki günlerde Ankara’da başlanacak.
Hakkında takipsizlik kararı verilen sanıkların isimleri ve takipsizlik gerekçeleri şöyle:
Yunus Durmaz, Halil İbrahim Durgun, Yunus Emre Alagöz ve açık kimliği tespit edilemeyen Suriye uyruklu canlı bomba eylemcisi hakkında atılı suçları işlemiş olmalarına rağmen ölmüş olmaları nedeniyle; şüpheliler Mehmet Şükrü Yoldaş,  Abdulselam Hitay,  Murat Taşçı, Osman Kızılbent ve Muhammet Cengiz Dayan hakkında Adıyaman, Bakırköy ve Gaziantep Ağır Ceza Mahkemeleri’ne terör örgütüne üye olmak suçundan kamu davası açılmış olması nedeniyle; şüpheliler O.S,  K.U, E. Ö, M.S.P,  M.Ş.Y,  İ.H,  İ.H.K, M.B ve İ.Y. hakkında dava açmayı gerektirir suç, şüphe ve delil elde edilememesi nedeniyle CMK 172 vd. maddeleri gereğince kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. (Ankara/EVRENSEL)

10 Ekim sanıklarının 100’er kez müebbet hapsi istendi

10 Ekim sanıklarının 100'er kez müebbet hapsi istendi

101 kişinin hayatını kaybettiği Ankara Katliamı’na dair iddianamede 36 sanık için 100’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istendi.

Tamer Arda ERŞİN
ANKARA
10 Ekim’de  Ankara’da düzenlenen barış mitingine yönelik, 101 kişinin öldüğü canlı bomba saldırısına ilişkin iddianame 9 ay sonra tamamlanarak Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. İddianamede, 36 sanık için 100’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Mahkeme iddianameyi kabul ederse şüphelilerin yargılaması başlayacak.
İddianameyi Evrensel’e değerlendiren 10 Ekim mağdurları avukatlarından İlke Işık, iddianamenin bu haliyle eksik olduğunu, istihbarat raporlarıyla da önlem almadıkları ortaya çıkan kamu görevlilerinin bu dosyada olmadığını söyledi.

KATLİAM EMRİNİ VEREN BALI İDDİANAMEDE AMA…

İddianamede, 37 sanıktan 14’ü esas fail olarak yargılanacak. Ancak Antep’te farklı tarihlerdeki  hücre evi baskınlarında kendilerini patlattıkları ileri sürülen Yunus Durmaz ve Halil İbrahim Durgun ve saldırıda kendilerini patlatan 2 canlı bomba hakkında takipsizlik kararı verildi.
IŞİD’in, Diyarbakır, Suruç, Ankara Gar ve İstanbul Taksim’deki saldırılarının talimatını verdiği belirlenen, başına 4 milyon TL ödül konulan İlhami Balı da şüpheli olarak yer alıyor. Saldırı emirlerini 2013 yılından beri dinlenen telefon hatları üzerinden verdiği ortaya çıkan Balı, firari konumda.
ADANA VE MERSİN BOMBACISI, ANKARA BOMBACILARINI EĞİTMİŞ
İddianameye göre,  barış mitingini kana bulayan bombacılar Yunus Emre Alagöz ve kimliği henüz tespit edilemeyen Suriye uyruklu IŞİD militanını Mersin ve Adana bombacısı Savaş Yıldız eğitti. İddianamede olay şöyle açıklandı: “Yunus Durmaz’ın, dijital materyallerinden ele geçirilen yukarıda detayları yazılan  “Yeni Microsoft Word Belgesi (2).docx” isimli belge ile yönetici İlhami Balı’ya eylem önerisinde bulunduğu, “Yenises.docx (2)” isimli belge ile eylem için onay istediği, “dek.docx.DOCX” isimli belge ile şüpheli İlhami Balı tarafından Yunus Durmaz’a eylemin yapılması için onay ve talimat verildiği anlaşılmıştır. Şüpheli Savaş Yıldız’ın ‘esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve ber….’ isimli dijital belgeden de anlaşılacağı gibi eylem için görevlendirilen Yunus Emre Alagöz ve açık kimliği tespit edilemeyen Suriye uyruklu eylemcinin eğitimini, moral ve motivasyonunu sağladığı, şüpheli Deniz Büyükçelebi’nin canlı bomba eylemcilerini Suriye sınırından Türkiye’ye gönderdiği, eylemcileri Türkiye’de Yunus Durmaz ve Halil İbrahim Durgun’un karşıladıkları ve örgütün hücre evi olarak kullandığı Güneykent Mah. xxxx Sokak, xxxx Sitesi, Şahinbey/Gaziantep adresine yerleştirdikleri, hücre evinin önündeki kamera kayıtlarından da anlaşılacağı gibi eylem tarihinden önce örgütün hücre evinde Yunus Durmaz, Halil İbrahim Durgun ile şüpheliler Hacı Ali Durmaz, Abdulmubtalip Demir, Metin Akaltın, Mehmet Kadir Cebael ve Talha Güneş’in toplantılar yaptıkları ve eylemi nasıl gerçekleştireceklerini kararlaştırdılar.”
 KATLİAMI ÖNLEMEYENLER İDDİANAMEDE YOK
10 Ekim mağduru avukatlarından İlke Işık, “Katliamın 9. ayına yaklaştığımız şu günlerde iddianamenin tamamlandığını öğrendik. Bu soruşturma süreci gizlilik altında sürdü. Ailelerin ve avukatların delil toplama talepleri reddedilerek tamamen savcılığın kendi inisiyatifiyle bir soruşturma sürdürüldü ve hala kısıtlılık kararı var. Soruşturma sürecinde devlet yetkililerinin davaya dahil edilmesine ilişkin taleplerimiz reddedildi. Bu nedenle savcılığın devlet yetkililerinin olmadığı bir iddianame hazırladığını biliyoruz. Mahkemenin şu an yapacağı iki şey var. Ya iddianameyi kabul edecek ve dava başlayacak ya da reddedip savcılığa iade edecek. İddianamenin reddedilmesi ve devlet yetkililerinin de davaya dahil edilmesi hayırlı olacaktır. Ancak kabul edilirse de soruşturma yeni bir sürece evrilecek ve biz de dava boyunca katliamın aydınlatılması için elimizden geleni yapacağız” diye konuştu.